GİZLİ EL


                   İKİ KEZ YAZILAN İLK ROMAN: GİZLİ EL *
                                                                                  Fethi Naci’nin Anısına
Bir gerçeği belirtmek için uğraşıyorum:
Bizim Gizli El diye okuduğumuz roman, 1920 yılında Dersaadet gazetesinde tefrika edilen roman değildir!
Öyleyse nedir?
Belli ki Reşat Nuri, Gizli El’i yeniden yazmış; romanı ilk tasarladığı zaman yazmak istediği “vurgun ve nüfuz ticareti”ni yazarak romana eklemiş. Bunu ne zaman yapmış? Bilmiyorum. Ama romanın birinci baskısı (h.1343) 1924’te (Cumhuriyet’in ilânından sonra) yapıldığına gore bu ek bu baskıda yer almış olabilir. Eski yazı bilenler bunu araştırabilir. Benim kesin olarak emin olduğum, okuduğumuz metnin Dersaadet’te yayımlanan metin olamayacağıdır.
Ya Reşat Nuri’nin yazdığı “İlk Romanımın Romanı” başlıkla yazı?” Bu yazının hangi tarihte yazıldığını, nerede ve ne amaçla yayımlandığını araştırmak gerekiyor. (Fethi Naci Reşat Nuri’nin Romancılığı 33-34)
            Fethi Naci, Reşat Nuri’nin Romancılığı adlı eleştiri kitabında Gizli El (25-35) romanına yönelik eleştirilerini sıraladıktan sonra yukarıdaki yargıya ulaşır.
Bu yazıda, 1920 yılında Osmanlıca tefrika edilen metin, 1924 baskısı ve Latin alfabesiyle yayımlanmış romanlar karşılaştırılarak Fethi Naci’nin tespitlerinin doğru olduğu  ortaya çıkarılacaktır. Karşılaştırma romanın farklı baskılarındaki önsözler ve günlükler arasında yapılacaktır.
            Gizli El, ilk kez 1920 yılında Dersaadet’te tefrika edilir; 1924 yılında da kitap olarak basılır. Bu ilk baskı ve tefrika Osmanlıca yazılmış metinlerdir. 1924 baskısı Şems Matbaası’nda basılır. Yayıncısı İkbal Kütüphanesi sahibi Hüseyin’dir. (Fotograf 1)
1954 yılında Çağlayan Yayınevi tarafından yeniden basılan roman, bugünkü cep kitapları boyutlarında ve Charlie Chaplin’in Sahne Işıkları adlı romanıyla birlikte yayımlanır. Kitabın bir tarafında Gizli El, öbür tarafında ters yönde basılmış diğer roman Sahne Işıkları vardır. (Fotograf 2)
Romanın 1959 baskısı ise İnkılap Kitabevi tarafından yapılır ve 3. baskıdır. Günümüzdeki baskılar da bu yayınevi tarafından yapılmaktadır. (Fotograf 3)
Önsözler
1920 yılında Dersaadet gazetesinde tefrika edilen romanın 1924 yılında kitap haline getirilmesi üzerine Reşat Nuri, kitaba “ Bir Romanın Romanı” başlığıyla bir önsöz yazar; sansürün romanda yapılmasını istediği değişiklikleri ve romanının konusunun nasıl değiştirildiğini de ilk kez bu önsözde açıklar:
Mütareke ibtidasında yazdığım bu hikayenin kahramanı bir “harb taciri” idi. Basit ruhlu, orta zekalı, mütevazı ve temiz bir adamcağız- vukuat sevkiyle- harb ticaretine başlıyor, siyasi entrikalara karışıyor, o zamanlar birçok numunelerini gördüğümüz sefil, şımarık, ahlaksız harb zenginlerinden biri oluyordu. Asıl maksadım o devrin bazı hallerini, hususiyetlerini göstermeye, bir moeurs [entrika] romanı yazmağa çalışmaktı. Fakat vukuat onu büsbütün başka bir şekle soktu. O zamanlarda görünmeden birçok iş görenlerden birisine ait olan “Gizli El” ocağının saadetini iadeye çalışan bir kadın eli oldu. (Güntekin Gizli El 1924:3)
Roman, Dersaadet’te tefrika edileceği gün”eserin başlangıcı” yani bir nolu tefrikanın ilk satırları sansürden geçmemiştir. Romanın tefrika edilebilmesi için Reşat Nuri, Sansür Efendi’nin romanına yönelik eleştirilerini dinlemek ve önerilerini uygulamak zorunda kalmıştır.
Sansür Efendi ile görüşmeleri sonucunda ilk tefrikada yapılan bazı değişiklikleri kaydettiğini söyleyen yazar bu değişiklikleri de ilk kez bu önsözde açıklar. Örneğin Nişantaşı ve Bebek kelimelerinin Beyoğlu ve Çapa olarak değiştirilmesinin sebebi, dönemin bakanlarının Nişantaşı’nda oturması; Bebek semtinin ise Damat Ferit Paşa’nın Balta limanındaki yalısına çok yakın olmasıdır.
Romanın sansüre uğrayan esas noktası başlangıcıdır:
Roman “ Bugün bir odun meselesi hakkında görüşmek üzere nazırı ziyarete gitmiştim.” cümlesiyle başlıyordu. Sansür Efendi bunu “Bugün bir afyon meselesi hakkında görüşmek üzere nazırı ziyarete gitmiştim.” şekline soktu. Meğer bilmeden zülf-i yâre dokunmuşum. Damad Ferid Paşa’nın da o vakit bir odun meselesi varmış. Kezalik nazırların romana girmesi de câiz değilmiş. Müdür-i umûmîye kalb edilmeleri lazım gelirmiş. (4)
Tefrikanın ilerleyen bölümlerinde sorunların çoğaldığını söyleyen Reşat Nuri bu durumu “Ben de hakikatı anlamıştım:Bugünkü hükümet dünkü hükümetin zamanında olmuş münasebetsizliklerden bahsedilmesine razı olmuyordu. Çünkü o da aynı yolu tutmuştu.” (5) sözleriyle eleştirir.
1924 yılında kitap olarak basılan romanın tefrika edilmesi sırasında yaşananlar 1920’lerin sansür anlayışını gösterir. İlk kez roman yazan Reşat Nuri için bu değişiklikler çok önemli değildir; “Zaten yabancı kalem dokunmakla kıymetini kaybedecek iyi bir şey yaptığı[na inanmamaktadır]” (4).  Önsözün sonunda da yazdığı eserle ilgisi ve benzerliği olmayan farklı bir romanın oluştuğunu söyler.
Latin alfabesiyle yayımlanan 1954, 1959 tarihli ve bugüne kadar yapılan diğer baskılarda yer alan önsöz ise “İlk Romanımın Romanı” başlığıyla yayımlanır. Bu önsözde Damat Ferit Paşa Hükümeti’ne yönelik eleştiriler yukarıdaki gibi doğrudan değildir, hatta yoktur bile denilebilir. Yalnızca, semt adlarının değişmesinin gerekçeleri açıklanır. Bunun dışında da Sansür Şemsi Efendi’nin kullanmasını istediği ifadelerden bahsedilir: Odun meselesi yerine afyon meselesi; nazır yerine genel müdür gibi.
            Türkçe baskılara yazılan “İlk Romanımın Romanı” başlıklı önsözde Reşat Nuri, Osmanlıca önsözde olmayan bazı açıklamalarda bulunur. Sedat Simavi’nin Dersaadet’i çıkarmaya hazırlandığı sırada kendisinden bir roman istemesinden; “vurgunculuk ve nüfuz ticareti[ni]” (Gizli El 1954:5/1997:7) tiyatroya dönüştürme isteğinden ve arkadaşının ısrarı üzerine bir “deneyeyim “diyerek roman yazmaya başlamasından ilk kez bu önsözde bahseder.
İlk baskıdaki önsözde, romanı sansürleyen kişiden Sansür Efendi diye söz edilirken sonraki önsözlerde bu kişinin Sansür Şemsi Efendi diye adıyla anılması ve “sevimli, kara sakalını karıştırarak düşün[en]” (Gizli El 1997:8) biri olarak nitelendirilmesi bir başka detaydır. Sansür  görevlisinin adının Şemsi olması –eğer gerçekten böyle biri varsa- yazar için büyük bir tesadüftür; zira roman ilk kez Şems matbaasında basılır. Kendi deyimiyle daha önce roman yazmayan Reşat Nuri’ye roman yazmayı öğreten Şemsi Efendi’dir: “Canım, roman demek, aşk alâka demektir! … Onları bırakıp da ne diye uğraşırsınız böyle kazalı şeylerle… Şu devlet adamı ile vurguncunun karanlıkta işleyen gizli elini, mesela güzel bir kadın eline çevirseniz, biz de tatlı tatlı okuruz.”(9) diyerek yazara konuyu nasıl değiştireceğini de söyler.
Gizli El’in 1924 yılından sonra yapılan 1954, 1959 ve 1997 tarihli baskılarında yer alan “İlk Romanımın Romanı” başlıklı önsözde söylenenler, romanda görülmez. Bu baskılarda yazar eserinin sansüre uğramaması için yaptığı değişiklikleri metne ekleyerek romanı yeniden yazmıştır. Sansür Efendi’nin içeriğini belirlediği metinle bugün okuduğumuz roman arasında olayların gelişiminde ve roman  kişilerinde farklılıklar vardır.
Elbette yazarın önsözünü değiştirmek mümkün değildir; ama yayınevi editörlerinin önsözün altına kısa bir açıklama yazmaları, önsözde bahsedilen ve sansüre uğrayan romanın daha sonra yazar tarafından yeniden yazıldığını belirtmeleri önsözle içerik arasındaki bağlantının daha rahat kurulmasını sağlayacaktır.
Günlükler biçiminde yazılmış romanın Dersaadet gazetesindeki tefrikasında Gizli El adının altında –Bir Hatıra Defterinden-  yazılıdır  ve roman  20 Nisan 1332[1916]  tarihine ait günlükle başlamaktadır. 
            1924 yılındaki  ilk baskıda ve sonraki baskılarda “Bir Hatıra Defterinden” ibaresi yer almaz  ve ilk günlüğün tarihi de tam olarak belli değildir. 1. tefrikada yazarın  tarihi,  gün ay ve yıl  olarak vermesi dikkat çekicidir.  Bundan sonraki günlüklerin  tarihleri  yalnızca gün ve ay olarak verilmekte, yıl  ise 1300 biçiminde belirtilmektedir. Yazarın yılları bu biçimde yazmasının  nedeni o dönemdeki  sansür anlayışı  olabilir.  Roman gazetede tefrika edildiği için ilk tefrikadaki  tarih, birçok okuyucu  tarafından sonraki günlerde hatırlanmayacaktır. Nitekim  42 sayı süren tefrikada yalnızca gün ve ay belirtilmektedir.
Günlükler, Olaylar ve Kişiler
Tefrika ve romanın birinci baskısındaki olaylar ve kişiler aynıdır; ancak tefrikada olmayan ama romanda yazılmış olan farklı tarihlere ait iki günlük vardır.
1920 yılında tefrika edilen metin ile 1924 yılındaki ilk baskının tamamıyla aynı olmasına karşılık; aynı romanın , ikinci, üçüncü, on altıncı baskıları tefrikadan ve ilk baskıdan farklı metinlerdir. Bu baskılarda 20 Nisan, 29 Nisan, 5 Mayıs ve 20 Mayıs tarihlerinin belirtildiği dört farklı tarihe ait günlük söz konusudur.
Tefrika edilen metin sansüre uğradığı için 1924 yılından sonraki baskılarda, yazar vurgunculuğu istediği gibi anlatarak romanı (olayların gelişimi, kişiler, tutulan günlüklerin sayısı) yeniden yazmıştır.
             



Farklı Baskılardaki Günlükler

               Birinci Grup
        Sansürlenmiş roman
İkinci Grup
1924’ten sonra yeniden yazılmış roman

Tefrika  1920
1.Baskı  1924
2.Baskı 1954
3. Baskı  1959
16. Baskı *(Tarih yok)
GÜNLÜKLER
No
Sütun
Sayfa No
Sayfa  No
Sayfa No
Sayfa No
20 Nisan 1332 (1916)
1
1
7
9
9
11
29 Nisan 1300
2
1
11
11
12
14
5 Mayıs 1000
2
3
11
12
12
14
20 Mayıs



113
120
121
1 Temmuz 1300
21
3
81

14 Temmuz
21
5
82



5 Ağustos 1300
24
1
89



15 Ağustos 1300


93



16 Ağustos
26
1
95



19 Eylül 1300
26
3
97



22 Eylül 1300
27
6
102



  1 Teşrin-i evvel (Ekim)
28
2
103



  5 Teşrin-i evvel (Ekim)
28
3
104



10 Teşrin-i evvel (Ekim)
30
2
108



20 Kanun-ı evvel (Ocak)
33
2
119



Kanun-ı evvel (Ocak)
35
1
125



30 Kanun-ı evvel (Ocak)


130



30 Kanun-ı sâni
36
3

Tefrikada yanlış yazılmış 30 Kanun-i Evvel olacak
8 Şubat 1300
36
5
131



3 Mart 1300
37
1
132



20 Mart 1300
38
3-4
137



23 Mart 1300
38
6
139



29 Mart 1300
39
2
140



5 Nisan 1300
39
3
140



12 Nisan 1300
39
4
141



20 Nisan 1300
39
6
142



29 Nisan 1300
40
1
143



30 Nisan 1300
40
3
144



(* 16.baskının yayım yılı, İnkılâp Kitabevi’nin internet sitesinden öğrenilmiştir.)
Yukarıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere tefrika edilen romanda ve 1924 baskısı kitapta 1916 yılına ait 14; 1917 yılına ait 14 günlük vardır. Latin alfabesiyle yapılan baskılarda ise dört günlük söz konusudur.
            Birinci grup olarak nitelendirebileceğimiz metinler (tefrika ve 1924 baskısı) ile ikinci grup metinlerin (1954, 1959 ve günümüze kadar olan baskılar) başlangıçları aynıdır. Tefrikada, 20 Nisan ve 29 Nisan tarihli günlüklerde bazı değişiklikler olsa da kitabın içeriği açısından çok belirleyici değildir.
İkinci grup baskılarda 5 Mayıs tarihli günlükten sonra 20 Mayıs’a ait günlük başlar ve romanın sonuna kadar devam eder.
            Tefrikada ise 5 Mayıs tarihli günlük 2. tefrikadan 21.tefrikaya kadar sürer ve iki aylık bir süreyi kapsar.
Gizli El’in tefrikası ve ilk baskısı Osmanlıca’dan günümüz Türkçesine çevrilmediği için sansürlenmiş metnin olay örgüsü içinde önemli noktalarını belirtmek, karşılaştırma açısından yararlı olacaktır.
Tefrika ve 1924 baskısı
İlk günlükler her iki grupta da aynıdır; ancak aşağıda belirtilenler bugünkü baskılarda yoktur.
Şeref’in köprüden nehre atlaması, albümden Seniha’nın fotografını izinsiz alması.
Eşinin dayısının yardımıyla Şeref'in İstanbul'a gelip nüfuzlu kimseler tanışması.
Daha sonra Seniha'nın da İstanbul'a gelmesi ve Büyükada'da ev tutmaları.
Şeref'in üye olduğu tüccar grubunun şeker ticareti yapması.
Şeref'in İstanbul'da eğlence hayatına dalması.
Şirketten arkadaşı, Münir Cavid Bey'in sevgilisi Nezihe Hanım'la tanışmaları.
Münir Cavid Bey'in şirketin muhasebecisi ile şirketi dolandırıp Almanya'ya kaçmaları.
Nezihe Hanım'la Şeref Bey'in yakınlaşmaları.
Şeref Bey'in parası bitince bu ilişkinin sona ermesi.
Şeref'in son parasıyla Cihangir'den arsa alıp satmak istemesi.
Karısı Seniha'nın kuzeni Pertev'den durumu öğrenip tuttuğu avukat aracılığıyla kocasının gizli ortağı olması.
Seniha'nın hasta olan kocasının yanında olması ve çocuğuyla birlikte Gemlik'e dönmeleri.
Çocuğun, annesine güvercin masalını anlattırması.

Sansüre uğrayan ve yazar tarafından düzeltilen birinci grup metinlerde başka bir deyişle tefrikada ve 1924 baskısında romanda belirleyici iki kadın vardır: İlki Gemlik’te sıkılan kocasının İstanbul’a gitmesi için ona yardım eden, onu destekleyen ve sonunda da iflas ettiren; ancak bu iflas sayesinde de evliliğini kurtarıp kocasının kendine geri dönmesini sağlayan kadın, Seniha’dır.
 İkinci kadın ise cazibesini kullanarak Şeref’i elde eden ve sömüren Nezihe’dir. Her iki kadın da Şeref’in hayatındaki değişim ve dönüşümlere sebep olan kadınlardır. Dolayısıyla gizli el metaforu kadınların eli olarak yalnızca romanın adı bağlamında kalmaz; roman kahramanının başından geçen olayları da şekillendirir. Şeref Bey’in yaşadıklarına bakıldığında onun bir gizli el ya da gizli eller tarafından yönlendirildiği açıkça görülmektedir.
Seniha’nın birkaç akrabası ve Şeref’in üye olduğu bir tüccar grubu da romanda adları bilinmeyen ama Şeref’in yaşamını etkileyen kişiler dolayısıyla da “gizli el”ler olarak görülebilir; ancak yazarın asıl vurgulamak istediği üç “gizli el”in doğrudan müdahaleleridir.
İlk gizli el Seniha ve dolayısıyla dayısıdır. Seniha, kocasının haberi olmadan dayısına mektup yazar ve ondan kocasına uygun bir iş bulmasını sağlar. Şeref’in İstanbul’a gelmesi, para kazanması ve iş adamlarıyla tanışması bu yolla olur.
İkinci gizli el Münir Cavid Bey ve sevgilisi Nezihe Hanım’dır. Nezihe Hanım, hem Şeref Bey’in şirketten uzak durmasını, hem de kendisine bakmasını sağlar. Bir anlamda da sevgilisi Münir Cavid Bey’in şirketi soymasına yardımcı olur. Bu olayların yaşandığı bölümde Şeref Bey’in karısından kopuşu, şirketteki itibarını ve parasının çoğunu kaybetmesi anlatılır.
Bundan sonra, kocasının İstanbul’a gitmesini sağlayarak olayları yönlendiren kişi yani Şeref Bey’in karısı yine ortaya çıkar ve çözümü getiren arsa alıp satma meselesinde ortak olarak üçüncü gizli el müdahalesini yapar.
Şemsi Efendi’nin söylediği gibi yazar, “vurguncunun karanlıkta işleyen gizli elini, (…) güzel bir kadın eline çevir[ir] (Gizli El 1954:7).
Tefrika ve romanın birinci baskısındaki kişilerin olaylara etkisi ve romanın sonunda anlatılan güvercin masalı düşünüldüğünde Reşat Nuri’nin romana Gizli El adını vermesi son derece anlamlıdır.
1954, 1959 ve Günümüzdeki Baskılar
Çağlayan Yayınevi’nden çıkan 1954 tarihli baskı ve İnkılâp Kitabevi’nden yayımlanan üçüncü ve on altıncı baskılarda olaylar, dört farklı günlük aracılığıyla okura aktarılır. Romanın bu yayınevlerinden çıkan baskılarında roman, tefrikadaki ve ilk baskıdaki gibi Afyon meselesi ile başlar; 20 Nisan ve 29 Nisan tarihli günlüklerde de belirleyici bir farklılık yoktur. 5 Mayıs tarihli günlükte yazılanlar, romanların farklı olduğunu kanıtlar.
            5 Mayıs tarihli günlükte romanın kahramanı Şeref, hayallerinden bahsettikten sonra Seniha’ya nerede yaşamayı tercih ettiğini sorar. Seniha, Gemlik’te yaşamayı tercih etmektedir. Bunun üzerine kendisini İstanbul’a gelmesi için niçin teşvik ettiğini sorar. Bu konuşmaların ardından  karısı yatmaya gider, Şeref de yarına yetişecek hesap işlerim var diyerek çalışma odasına geçer. 5 Mayıs gecesi Şeref Bey, kendi deyimiyle eski “hayatının hesabıyla”( Gizli El 1997:17) uğraşmaktadır. Bu geriye dönüşe, okulu bitirdikten sonra babasının ölümünden söz ederek başlar. Bu günlük, Gemlik’e gelmesi, orada yaşadığı sıkıntılar, Doktorla tanışması, Narlı Çiftliğine ilk gidişi, Seniha’nın babası ile tanışması ve başından geçen diğer olayları içerir. Geçmişini anlattıktan sonra âna döner ve artık İstanbul’da nüfuzlu bir şirketin yöneticisi olduğunu, karısının yan odada uyuduğunu söylerek günlük yazmayı bitirir.
Bir sonraki günlük 15 gün sonrasına aittir: 20 Mayıs tarihli günlük yine geriye dönüşler ve o günde yaşananlarla romanın sonuna kadar devam eder.
Birinci grup metinlerde bulunan  ama ikinci grupta olmayan  olayların başlıcaları şunlardır:
Şeref’in seferberlik ilan edildiğinde askere gitmeye karar vermesi.
Askerlik muayenesi sırasında doktor komisyonu tarafından eski bir hastalığı olduğu gerekçesiyle askerlik şubesine yazıcı olarak verilmesi. (Bu komisyonda romanın başından beri yanında olan Doktor arkadaşı da vardır.)
Çanakkale Savaşı sırasında askerlik şubesinde görevli olmasına rağmen savaşın onun yaşamını olumsuz yönde etkilememesi.
Doktor Cemil Hayrullah Bey sayesinde Miralay Murat Bey’le tanışması ve onun isteği üzerine kurye olması. (Doktorun adı tefrikada Hayrullah ya da Cemil Hayrullah olarak geçer; 1924 baskısında Doktor Cemil olarak adı geçer ve diğer baskılarda yalnıza doktor olarak anılır.)
Sonrasında da “Geniş muameleli bir başka şirketin ve ondan çok daha büyük birçok devletleri susta durduran bir şirketin nüfuzlu bir idarecisi” olması
Bu ikinci gruptaki romanlarda “gizli el” olarak kabul edilecek tek kişi vardır, o da Murat Bey’dir. Nitekim romanın sonunda Şeref yakalanıp hapse atıldığında Murat Bey çoktan yurt dışına çıkmıştır.
Şeref, iki ay hapiste yattıktan sonra ağır para cezasına çarptırılır. Bu parayı kayınpederi Aziz Paşa öder ve serbest kalır. Bu olayların ardından Şeref, karısına ayrılmalarının iyi olacağını belirtir; ama karısı ona makul olması gerektiğini söyler. Roman önce karısının ağlaması sonra da Şeref’in ağlaması ile son bulur.
Fethi Naci’nin Gizli El’in yukarıda anlatılan belli başlı olay örgüsünün özellikle savaş dönemini anlatan kısımlarının, sansürden geçemeyeceğini belirttiği ve altı maddede sıraladığı “Sansür Şemsi Efendi’den geçmesi olanaksız satırlar[ın] (Fethi Naci 32) hiçbiri, tefrikada ve 1924 yılında yapılan ilk baskıda yoktur.
Reşat Nuri’nin ilk romanı Gizli El Dersaadet gazetesinde 1920 yılında tefrika edilirken sansüre uğrar ve tefrika sırasında roman yeniden yazılır. Bu değişikliklerle Gizli El, Sansür Şemsi Efendi’nin dediği gibi kadınların gizli el rolünü üstlendiği bir aşk romanına dönüşür.
Dersaadet’te tefrika edilen romanda değişiklik yapılmadan 1924 yılında romanın 1.baskısı yapılır. Reşat Nuri, bu ilk baskıya bir önsöz yazarak romanın sansüre uğradığı dönemde yaşadıklarını, not aldığı kadarıyla anlatır. Dolayısıyla Gizli El‘in kitap olarak yayımlanmış hali yazarın yazmak istediklerinden çok Sansür Efendi’nin istekleri doğrultusunda yazılmış bir romandır. Reşat Nuri, asıl yazmak istediği romanı 1924 baskısından sonra yeniden yazmıştır.
Romandaki günlük sayılarını azaltıp anlatmak istediği savaş dönemi vurgunculuğunu yeniden yazarak romanın kurgusunu değiştiren yazar, bir anlamda başlangıçları aynı ama olay örgüsünün gelişimi, kurgusu ve bitişleri farklı iki Gizli El yazmıştır. Sansürsüz yayımlanan bu romanın Türkçe’deki ilk baskısının 1954 olması muhtemeldir. Daha sonra 1959 yılında üçüncü baskısı yapılmıştır. 1959 baskısında olduğu gibi romanın günümüzdeki baskıları da İnkılâp Kitabevi tarafından yapılmaktadır. 1997 yılında yapılan 16. baskının arka kapağında “Gizli El; Reşat Nuri Güntekin’in “Cemil Nimet” takma adıyla “Dersaadet” gazetesinde(1920) tefrika edilen ilk romanlarından biridir” yazmaktadır. (Fotograf 4)
Gizli El, Reşat Nuri’nin Cemil Nimet takma adıyla değil Dersaadet gazetesinde kendi adıyla yayımladığı ilk romanıdır.
Bu bağlamda Fethi Naci’nin tespitleri doğrudur. “[b]izim Gizli El diye okuduğumuz roman, 1920 yılında Dersaadet gazetesinde tefrika edilen roman değildir!”(33) Reşat Nuri, romanı yeniden yazmıştır.
Bugünkü baskılarda yer alan “İlk Romanımın Romanı” başlıklı önsöz ise “Bir Romanın Romanı” olarak ilk kez 1924 yılındaki baskıya yazılmıştır.
Reşat Nuri’nin ilk romanı Gizli El  birbirinden farklı iki romandır. Bu doğrultuda yeni yapılacak edebiyat tarihi çalışmalarında bu roman hakkında verilen bilgiler düzeltilmelidir.





Kaynaklar:
Fethi Naci. Reşat Nuri’nin Romancılığı. 1. Baskı. İstanbul:Yapı Kredi Yayınları, 2003.
Güntekin, Reşat Nuri: Gizli El. Tefrika, Dersaadet. 16 Ağustos-6 Kasım 1920.(h.1336).
——. Gizli El. 1. Baskı. İstanbul: İkbal Kitabhanesi Sahibi Hüseyin. Şems Matbaası. Osmanlıca.
1924.(h.1342).           
——. Gizli El. [2. Baskı]. İstanbul: Çağlayan Yayınevi. 1954.
——. Gizli El. 3. Baskı. İstanbul: İnkılâp Kitabevi. 1959.
——. Gizli El. 16. Baskı. İstanbul: İnkılâp Kitabevi. ty.


Fotograf 1


Fotograf 2




Fotograf 3 

Fotograf 4
                                                                        
                     * Hürriyet GÖSTERİ  Sanat ve Edebiyat Dergisi  
                         Ekim-Kasım-Aralık 2010/ Sayı 302                 


                  

 

Ahmet Haşim: Şiiri ve Hayatı

Şairlerin En Garibi: Ahmet Hâşim*                               Yapı Kredi Yayınları, Abdülhak Şinasi Hisar’ın bütün eserlerini yayımla...