İKİ KEZ YAZILAN İLK ROMAN: GİZLİ EL *
Fethi
Naci’nin Anısına
Bir gerçeği belirtmek
için uğraşıyorum:
Bizim Gizli El diye okuduğumuz roman, 1920 yılında
Dersaadet gazetesinde tefrika edilen roman değildir!
Öyleyse
nedir?
Belli
ki Reşat Nuri, Gizli El’i yeniden yazmış; romanı ilk tasarladığı
zaman yazmak istediği “vurgun ve nüfuz ticareti”ni yazarak romana eklemiş. Bunu
ne zaman yapmış? Bilmiyorum. Ama romanın birinci baskısı (h.1343) 1924’te
(Cumhuriyet’in ilânından sonra) yapıldığına gore bu ek bu baskıda yer almış
olabilir. Eski yazı bilenler bunu araştırabilir. Benim kesin olarak emin
olduğum, okuduğumuz metnin Dersaadet’te
yayımlanan metin olamayacağıdır.
Ya
Reşat Nuri’nin yazdığı “İlk Romanımın Romanı” başlıkla yazı?” Bu yazının hangi
tarihte yazıldığını, nerede ve ne amaçla yayımlandığını araştırmak gerekiyor.
(Fethi Naci Reşat Nuri’nin Romancılığı
33-34)
Fethi
Naci, Reşat Nuri’nin Romancılığı adlı
eleştiri kitabında Gizli El (25-35)
romanına yönelik eleştirilerini sıraladıktan sonra yukarıdaki yargıya ulaşır.
Bu yazıda, 1920 yılında Osmanlıca tefrika edilen
metin, 1924 baskısı ve Latin alfabesiyle yayımlanmış romanlar karşılaştırılarak
Fethi Naci’nin tespitlerinin doğru olduğu
ortaya çıkarılacaktır. Karşılaştırma romanın farklı baskılarındaki
önsözler ve günlükler arasında yapılacaktır.
Gizli El, ilk kez 1920 yılında Dersaadet’te
tefrika edilir; 1924 yılında da kitap olarak basılır. Bu ilk baskı ve tefrika
Osmanlıca yazılmış metinlerdir. 1924 baskısı Şems Matbaası’nda basılır.
Yayıncısı İkbal Kütüphanesi sahibi Hüseyin’dir. (Fotograf 1)
1954 yılında Çağlayan Yayınevi
tarafından yeniden basılan roman, bugünkü cep kitapları boyutlarında ve Charlie
Chaplin’in Sahne Işıkları adlı
romanıyla birlikte yayımlanır. Kitabın bir tarafında Gizli El, öbür tarafında ters yönde basılmış diğer roman Sahne Işıkları vardır. (Fotograf 2)
Romanın 1959 baskısı ise İnkılap
Kitabevi tarafından yapılır ve 3. baskıdır. Günümüzdeki baskılar da bu yayınevi
tarafından yapılmaktadır. (Fotograf 3)
Önsözler
1920 yılında Dersaadet gazetesinde tefrika edilen
romanın 1924 yılında kitap haline getirilmesi üzerine Reşat Nuri, kitaba “ Bir
Romanın Romanı” başlığıyla bir önsöz yazar; sansürün
romanda yapılmasını istediği değişiklikleri ve romanının konusunun nasıl
değiştirildiğini de ilk kez bu önsözde açıklar:
Mütareke
ibtidasında yazdığım bu hikayenin kahramanı bir “harb taciri” idi. Basit ruhlu,
orta zekalı, mütevazı ve temiz bir adamcağız- vukuat sevkiyle- harb ticaretine
başlıyor, siyasi entrikalara karışıyor, o zamanlar birçok numunelerini
gördüğümüz sefil, şımarık, ahlaksız harb zenginlerinden biri oluyordu. Asıl
maksadım o devrin bazı hallerini, hususiyetlerini göstermeye, bir moeurs
[entrika] romanı yazmağa çalışmaktı. Fakat vukuat onu büsbütün başka bir şekle
soktu. O zamanlarda görünmeden birçok iş görenlerden birisine ait olan “Gizli
El” ocağının saadetini iadeye çalışan bir kadın eli oldu. (Güntekin Gizli El 1924:3)
Roman, Dersaadet’te tefrika edileceği
gün”eserin başlangıcı” yani bir nolu tefrikanın ilk satırları sansürden
geçmemiştir. Romanın tefrika edilebilmesi için Reşat Nuri, Sansür Efendi’nin
romanına yönelik eleştirilerini dinlemek ve önerilerini uygulamak zorunda
kalmıştır.
Sansür Efendi ile
görüşmeleri sonucunda ilk tefrikada yapılan bazı değişiklikleri kaydettiğini
söyleyen yazar bu değişiklikleri de ilk kez bu önsözde açıklar. Örneğin
Nişantaşı ve Bebek kelimelerinin Beyoğlu ve Çapa olarak değiştirilmesinin
sebebi, dönemin bakanlarının Nişantaşı’nda oturması; Bebek semtinin ise Damat
Ferit Paşa’nın Balta limanındaki yalısına çok yakın olmasıdır.
Romanın sansüre uğrayan esas noktası başlangıcıdır:
Romanın sansüre uğrayan esas noktası başlangıcıdır:
Roman
“ Bugün bir odun meselesi hakkında görüşmek üzere nazırı ziyarete gitmiştim.”
cümlesiyle başlıyordu. Sansür Efendi bunu “Bugün bir afyon meselesi hakkında
görüşmek üzere nazırı ziyarete gitmiştim.” şekline soktu. Meğer bilmeden zülf-i
yâre dokunmuşum. Damad Ferid Paşa’nın da o vakit bir odun meselesi varmış.
Kezalik nazırların romana girmesi de câiz değilmiş. Müdür-i umûmîye kalb
edilmeleri lazım gelirmiş. (4)
Tefrikanın ilerleyen bölümlerinde sorunların çoğaldığını
söyleyen Reşat Nuri bu durumu “Ben de hakikatı anlamıştım:Bugünkü hükümet dünkü
hükümetin zamanında olmuş münasebetsizliklerden bahsedilmesine razı olmuyordu.
Çünkü o da aynı yolu tutmuştu.” (5) sözleriyle eleştirir.
1924 yılında kitap olarak basılan romanın tefrika
edilmesi sırasında yaşananlar 1920’lerin sansür anlayışını gösterir. İlk kez roman yazan Reşat Nuri için bu
değişiklikler çok önemli değildir; “Zaten
yabancı kalem dokunmakla kıymetini kaybedecek iyi bir şey yaptığı[na
inanmamaktadır]” (4). Önsözün sonunda da yazdığı eserle ilgisi ve benzerliği
olmayan farklı bir romanın oluştuğunu söyler.
Latin alfabesiyle
yayımlanan 1954, 1959 tarihli ve bugüne kadar yapılan diğer baskılarda yer alan
önsöz ise “İlk Romanımın Romanı” başlığıyla yayımlanır. Bu önsözde Damat Ferit
Paşa Hükümeti’ne yönelik eleştiriler yukarıdaki gibi doğrudan değildir, hatta
yoktur bile denilebilir. Yalnızca, semt adlarının değişmesinin gerekçeleri
açıklanır. Bunun dışında da Sansür Şemsi Efendi’nin kullanmasını istediği
ifadelerden bahsedilir: Odun meselesi yerine afyon meselesi; nazır yerine genel
müdür gibi.
Türkçe
baskılara yazılan “İlk Romanımın Romanı” başlıklı önsözde Reşat Nuri, Osmanlıca
önsözde olmayan bazı açıklamalarda bulunur. Sedat Simavi’nin Dersaadet’i
çıkarmaya hazırlandığı sırada kendisinden bir roman istemesinden; “vurgunculuk
ve nüfuz ticareti[ni]” (Gizli El 1954:5/1997:7)
tiyatroya dönüştürme isteğinden ve arkadaşının ısrarı üzerine bir “deneyeyim
“diyerek roman yazmaya başlamasından ilk kez bu önsözde bahseder.
İlk baskıdaki önsözde, romanı sansürleyen kişiden Sansür
Efendi diye söz edilirken sonraki önsözlerde bu kişinin Sansür Şemsi Efendi
diye adıyla anılması ve “sevimli, kara sakalını karıştırarak düşün[en]” (Gizli El 1997:8) biri olarak
nitelendirilmesi bir başka detaydır. Sansür
görevlisinin adının Şemsi olması –eğer gerçekten böyle biri varsa- yazar
için büyük bir tesadüftür; zira roman ilk kez Şems matbaasında basılır. Kendi
deyimiyle daha önce roman yazmayan Reşat Nuri’ye roman yazmayı öğreten Şemsi
Efendi’dir: “Canım, roman demek, aşk alâka demektir! … Onları bırakıp da ne
diye uğraşırsınız böyle kazalı şeylerle… Şu devlet adamı ile vurguncunun
karanlıkta işleyen gizli elini, mesela güzel bir kadın eline çevirseniz, biz de
tatlı tatlı okuruz.”(9) diyerek yazara konuyu nasıl değiştireceğini de söyler.
Gizli El’in
1924 yılından sonra yapılan 1954, 1959 ve 1997 tarihli baskılarında yer alan
“İlk Romanımın Romanı” başlıklı önsözde söylenenler, romanda görülmez. Bu
baskılarda yazar eserinin sansüre uğramaması için yaptığı değişiklikleri metne
ekleyerek romanı yeniden yazmıştır. Sansür Efendi’nin içeriğini belirlediği
metinle bugün okuduğumuz roman arasında olayların gelişiminde ve roman kişilerinde farklılıklar vardır.
Elbette yazarın
önsözünü değiştirmek mümkün değildir; ama yayınevi editörlerinin önsözün altına
kısa bir açıklama yazmaları, önsözde bahsedilen ve sansüre uğrayan romanın daha
sonra yazar tarafından yeniden yazıldığını belirtmeleri önsözle içerik
arasındaki bağlantının daha rahat kurulmasını sağlayacaktır.
Günlükler
biçiminde yazılmış romanın Dersaadet gazetesindeki tefrikasında Gizli El adının altında –Bir Hatıra
Defterinden- yazılıdır ve roman
20 Nisan 1332[1916] tarihine ait
günlükle başlamaktadır.
1924 yılındaki ilk baskıda ve sonraki baskılarda “Bir Hatıra
Defterinden” ibaresi yer almaz ve ilk
günlüğün tarihi de tam olarak belli değildir. 1. tefrikada yazarın tarihi,
gün ay ve yıl olarak vermesi
dikkat çekicidir. Bundan sonraki
günlüklerin tarihleri yalnızca gün ve ay olarak verilmekte,
yıl ise 1300 biçiminde belirtilmektedir.
Yazarın yılları bu biçimde yazmasının
nedeni o dönemdeki sansür
anlayışı olabilir. Roman gazetede tefrika edildiği için ilk
tefrikadaki tarih, birçok okuyucu tarafından sonraki günlerde
hatırlanmayacaktır. Nitekim 42 sayı
süren tefrikada yalnızca gün ve ay belirtilmektedir.
Günlükler, Olaylar ve Kişiler
Tefrika ve romanın birinci baskısındaki olaylar ve
kişiler aynıdır; ancak tefrikada olmayan ama romanda yazılmış olan farklı
tarihlere ait iki günlük vardır.
1920 yılında tefrika edilen metin ile 1924 yılındaki ilk
baskının tamamıyla aynı olmasına karşılık; aynı romanın , ikinci, üçüncü, on
altıncı baskıları tefrikadan ve ilk baskıdan farklı metinlerdir.
Bu baskılarda 20 Nisan, 29 Nisan, 5 Mayıs ve 20 Mayıs tarihlerinin belirtildiği
dört farklı tarihe ait günlük söz konusudur.
Tefrika edilen metin sansüre uğradığı için 1924
yılından sonraki baskılarda, yazar vurgunculuğu istediği gibi anlatarak romanı
(olayların gelişimi, kişiler, tutulan günlüklerin sayısı) yeniden yazmıştır.
Farklı
Baskılardaki Günlükler
Birinci Grup
Sansürlenmiş roman
|
İkinci Grup
1924’ten sonra yeniden yazılmış roman
|
|||||
Tefrika 1920
|
1.Baskı 1924
|
2.Baskı 1954
|
3. Baskı 1959
|
16. Baskı *(Tarih yok)
|
||
GÜNLÜKLER
|
No
|
Sütun
|
Sayfa No
|
Sayfa No
|
Sayfa No
|
Sayfa No
|
20 Nisan 1332 (1916)
|
1
|
1
|
7
|
9
|
9
|
11
|
29 Nisan 1300
|
2
|
1
|
11
|
11
|
12
|
14
|
5 Mayıs 1000
|
2
|
3
|
11
|
12
|
12
|
14
|
20 Mayıs
|
113
|
120
|
121
|
|||
1 Temmuz 1300
|
21
|
3
|
81
|
|||
14 Temmuz
|
21
|
5
|
82
|
|||
5 Ağustos 1300
|
24
|
1
|
89
|
|||
15 Ağustos 1300
|
93
|
|||||
16 Ağustos
|
26
|
1
|
95
|
|||
19 Eylül 1300
|
26
|
3
|
97
|
|||
22 Eylül 1300
|
27
|
6
|
102
|
|||
1 Teşrin-i evvel (Ekim)
|
28
|
2
|
103
|
|||
5 Teşrin-i evvel (Ekim)
|
28
|
3
|
104
|
|||
10 Teşrin-i evvel (Ekim)
|
30
|
2
|
108
|
|||
20 Kanun-ı evvel
(Ocak)
|
33
|
2
|
119
|
|||
Kanun-ı evvel (Ocak)
|
35
|
1
|
125
|
|||
30 Kanun-ı evvel (Ocak)
|
130
|
|||||
30 Kanun-ı sâni
|
36
|
3
|
Tefrikada yanlış yazılmış 30 Kanun-i
Evvel olacak
|
|||
8 Şubat 1300
|
36
|
5
|
131
|
|||
3 Mart 1300
|
37
|
1
|
132
|
|||
20 Mart 1300
|
38
|
3-4
|
137
|
|||
23 Mart 1300
|
38
|
6
|
139
|
|||
29 Mart 1300
|
39
|
2
|
140
|
|||
5 Nisan 1300
|
39
|
3
|
140
|
|||
12 Nisan 1300
|
39
|
4
|
141
|
|||
20 Nisan 1300
|
39
|
6
|
142
|
|||
29 Nisan 1300
|
40
|
1
|
143
|
|||
30 Nisan 1300
|
40
|
3
|
144
|
(* 16.baskının yayım yılı, İnkılâp Kitabevi’nin
internet sitesinden öğrenilmiştir.)
Yukarıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere tefrika
edilen romanda ve 1924 baskısı kitapta 1916 yılına ait 14; 1917 yılına ait 14
günlük vardır. Latin alfabesiyle yapılan baskılarda ise dört günlük söz
konusudur.
Birinci
grup olarak nitelendirebileceğimiz metinler (tefrika ve 1924 baskısı) ile
ikinci grup metinlerin (1954, 1959 ve günümüze kadar olan baskılar)
başlangıçları aynıdır. Tefrikada, 20 Nisan ve 29 Nisan tarihli günlüklerde bazı
değişiklikler olsa da kitabın içeriği açısından çok belirleyici değildir.
İkinci grup baskılarda 5 Mayıs tarihli günlükten
sonra 20 Mayıs’a ait günlük başlar ve romanın sonuna kadar devam eder.
Tefrikada
ise 5 Mayıs tarihli günlük 2. tefrikadan 21.tefrikaya kadar sürer ve iki aylık
bir süreyi kapsar.
Gizli El’in tefrikası ve ilk baskısı Osmanlıca’dan
günümüz Türkçesine çevrilmediği için sansürlenmiş metnin olay örgüsü içinde
önemli noktalarını belirtmek, karşılaştırma açısından yararlı olacaktır.
Tefrika
ve 1924 baskısı
İlk günlükler her iki grupta da aynıdır; ancak
aşağıda belirtilenler bugünkü baskılarda yoktur.
Şeref’in köprüden nehre atlaması, albümden
Seniha’nın fotografını izinsiz alması.
Eşinin dayısının yardımıyla Şeref'in İstanbul'a
gelip nüfuzlu kimseler tanışması.
Daha sonra Seniha'nın da İstanbul'a gelmesi ve
Büyükada'da ev tutmaları.
Şeref'in üye olduğu tüccar grubunun şeker ticareti
yapması.
Şeref'in İstanbul'da eğlence hayatına dalması.
Şirketten arkadaşı, Münir Cavid Bey'in sevgilisi
Nezihe Hanım'la tanışmaları.
Münir Cavid Bey'in şirketin muhasebecisi ile şirketi
dolandırıp Almanya'ya kaçmaları.
Nezihe Hanım'la Şeref Bey'in yakınlaşmaları.
Şeref Bey'in parası bitince bu ilişkinin sona
ermesi.
Şeref'in son parasıyla Cihangir'den arsa alıp satmak
istemesi.
Karısı Seniha'nın kuzeni Pertev'den durumu öğrenip
tuttuğu avukat aracılığıyla kocasının gizli ortağı olması.
Seniha'nın hasta olan kocasının yanında olması ve
çocuğuyla birlikte Gemlik'e dönmeleri.
Çocuğun, annesine güvercin masalını anlattırması.
Sansüre uğrayan ve yazar tarafından düzeltilen
birinci grup metinlerde başka bir deyişle tefrikada ve 1924 baskısında romanda
belirleyici iki kadın vardır: İlki Gemlik’te sıkılan kocasının İstanbul’a
gitmesi için ona yardım eden, onu destekleyen ve sonunda da iflas ettiren;
ancak bu iflas sayesinde de evliliğini kurtarıp kocasının kendine geri
dönmesini sağlayan kadın, Seniha’dır.
İkinci kadın ise cazibesini kullanarak Şeref’i
elde eden ve sömüren Nezihe’dir. Her iki kadın da Şeref’in hayatındaki değişim
ve dönüşümlere sebep olan kadınlardır. Dolayısıyla gizli el metaforu kadınların
eli olarak yalnızca romanın adı bağlamında kalmaz; roman kahramanının başından
geçen olayları da şekillendirir. Şeref Bey’in yaşadıklarına bakıldığında onun
bir gizli el ya da gizli eller tarafından yönlendirildiği açıkça görülmektedir.
Seniha’nın birkaç akrabası ve
Şeref’in üye olduğu bir tüccar grubu da romanda adları bilinmeyen ama Şeref’in
yaşamını etkileyen kişiler dolayısıyla da “gizli el”ler olarak görülebilir;
ancak yazarın asıl vurgulamak istediği üç “gizli el”in doğrudan
müdahaleleridir.
İlk gizli el Seniha ve dolayısıyla
dayısıdır. Seniha, kocasının haberi olmadan dayısına mektup yazar ve ondan
kocasına uygun bir iş bulmasını sağlar. Şeref’in İstanbul’a gelmesi, para
kazanması ve iş adamlarıyla tanışması bu yolla olur.
İkinci gizli el Münir Cavid Bey ve
sevgilisi Nezihe Hanım’dır. Nezihe Hanım, hem Şeref Bey’in şirketten uzak
durmasını, hem de kendisine bakmasını sağlar. Bir anlamda da sevgilisi Münir
Cavid Bey’in şirketi soymasına yardımcı olur. Bu olayların yaşandığı bölümde
Şeref Bey’in karısından kopuşu, şirketteki itibarını ve parasının çoğunu
kaybetmesi anlatılır.
Bundan sonra, kocasının İstanbul’a gitmesini
sağlayarak olayları yönlendiren kişi yani Şeref Bey’in karısı yine ortaya çıkar
ve çözümü getiren arsa alıp satma meselesinde ortak olarak üçüncü gizli el
müdahalesini yapar.
Şemsi Efendi’nin söylediği gibi yazar, “vurguncunun
karanlıkta işleyen gizli elini, (…) güzel bir kadın eline çevir[ir] (Gizli El 1954:7).
Tefrika ve romanın birinci baskısındaki kişilerin
olaylara etkisi ve romanın sonunda anlatılan güvercin masalı düşünüldüğünde
Reşat Nuri’nin romana Gizli El adını
vermesi son derece anlamlıdır.
1954, 1959 ve Günümüzdeki Baskılar
Çağlayan
Yayınevi’nden çıkan 1954 tarihli baskı ve İnkılâp Kitabevi’nden yayımlanan
üçüncü ve on altıncı baskılarda olaylar,
dört farklı günlük aracılığıyla okura aktarılır. Romanın bu yayınevlerinden
çıkan baskılarında roman, tefrikadaki ve ilk baskıdaki gibi Afyon meselesi ile
başlar; 20 Nisan ve 29 Nisan tarihli günlüklerde de belirleyici bir farklılık
yoktur. 5 Mayıs tarihli günlükte yazılanlar, romanların farklı olduğunu
kanıtlar.
5 Mayıs
tarihli günlükte romanın kahramanı Şeref, hayallerinden bahsettikten sonra
Seniha’ya nerede yaşamayı tercih ettiğini sorar. Seniha, Gemlik’te yaşamayı
tercih etmektedir. Bunun üzerine kendisini İstanbul’a gelmesi için niçin teşvik
ettiğini sorar. Bu konuşmaların ardından
karısı yatmaya gider, Şeref de yarına yetişecek hesap işlerim var
diyerek çalışma odasına geçer. 5 Mayıs gecesi Şeref Bey, kendi deyimiyle eski
“hayatının hesabıyla”( Gizli El 1997:17)
uğraşmaktadır. Bu geriye dönüşe, okulu bitirdikten sonra babasının ölümünden
söz ederek başlar. Bu günlük, Gemlik’e gelmesi, orada yaşadığı sıkıntılar,
Doktorla tanışması, Narlı Çiftliğine ilk gidişi, Seniha’nın babası ile
tanışması ve başından geçen diğer olayları içerir. Geçmişini anlattıktan sonra
âna döner ve artık İstanbul’da nüfuzlu bir şirketin yöneticisi olduğunu,
karısının yan odada uyuduğunu söylerek günlük yazmayı bitirir.
Bir sonraki günlük 15 gün sonrasına aittir: 20 Mayıs
tarihli günlük yine geriye dönüşler ve o günde yaşananlarla romanın sonuna
kadar devam eder.
Birinci grup metinlerde bulunan ama ikinci grupta olmayan olayların başlıcaları şunlardır:
Şeref’in seferberlik ilan edildiğinde askere gitmeye
karar vermesi.
Askerlik muayenesi sırasında doktor komisyonu tarafından
eski bir hastalığı olduğu gerekçesiyle askerlik şubesine yazıcı olarak
verilmesi. (Bu komisyonda romanın başından beri yanında olan Doktor arkadaşı da
vardır.)
Çanakkale Savaşı sırasında askerlik şubesinde görevli
olmasına rağmen savaşın onun yaşamını olumsuz yönde etkilememesi.
Doktor Cemil Hayrullah Bey sayesinde Miralay Murat Bey’le
tanışması ve onun isteği üzerine kurye olması. (Doktorun adı tefrikada
Hayrullah ya da Cemil Hayrullah olarak geçer; 1924 baskısında Doktor Cemil
olarak adı geçer ve diğer baskılarda yalnıza doktor olarak anılır.)
Sonrasında da “Geniş muameleli bir başka şirketin ve
ondan çok daha büyük birçok devletleri susta durduran bir şirketin nüfuzlu bir
idarecisi” olması
Bu ikinci gruptaki romanlarda “gizli el” olarak
kabul edilecek tek kişi vardır, o da Murat Bey’dir. Nitekim romanın sonunda
Şeref yakalanıp hapse atıldığında Murat Bey çoktan yurt dışına çıkmıştır.
Şeref, iki ay hapiste yattıktan sonra ağır para
cezasına çarptırılır. Bu parayı kayınpederi Aziz Paşa öder ve serbest kalır. Bu
olayların ardından Şeref, karısına ayrılmalarının iyi olacağını belirtir; ama
karısı ona makul olması gerektiğini söyler. Roman önce karısının ağlaması sonra
da Şeref’in ağlaması ile son bulur.
Fethi Naci’nin Gizli El’in yukarıda anlatılan belli
başlı olay örgüsünün özellikle savaş dönemini anlatan kısımlarının, sansürden
geçemeyeceğini belirttiği ve altı maddede sıraladığı “Sansür Şemsi Efendi’den
geçmesi olanaksız satırlar[ın] (Fethi Naci 32) hiçbiri, tefrikada ve 1924
yılında yapılan ilk baskıda yoktur.
Reşat Nuri’nin ilk romanı Gizli El Dersaadet gazetesinde 1920 yılında tefrika edilirken
sansüre uğrar ve tefrika sırasında roman yeniden yazılır. Bu değişikliklerle Gizli El, Sansür Şemsi Efendi’nin dediği
gibi kadınların gizli el rolünü üstlendiği bir aşk romanına dönüşür.
Dersaadet’te tefrika edilen romanda değişiklik yapılmadan
1924 yılında romanın 1.baskısı yapılır. Reşat Nuri, bu ilk baskıya bir önsöz
yazarak romanın sansüre uğradığı dönemde yaşadıklarını, not aldığı kadarıyla
anlatır. Dolayısıyla Gizli El‘in
kitap olarak yayımlanmış hali yazarın yazmak istediklerinden çok Sansür
Efendi’nin istekleri doğrultusunda yazılmış bir romandır. Reşat Nuri, asıl
yazmak istediği romanı 1924 baskısından sonra yeniden yazmıştır.
Romandaki günlük sayılarını azaltıp anlatmak istediği
savaş dönemi vurgunculuğunu yeniden yazarak romanın kurgusunu değiştiren yazar,
bir anlamda başlangıçları aynı ama olay örgüsünün gelişimi, kurgusu ve
bitişleri farklı iki Gizli El
yazmıştır. Sansürsüz yayımlanan bu romanın Türkçe’deki ilk baskısının 1954
olması muhtemeldir. Daha sonra 1959 yılında üçüncü baskısı yapılmıştır. 1959
baskısında olduğu gibi romanın günümüzdeki baskıları da İnkılâp Kitabevi
tarafından yapılmaktadır. 1997 yılında yapılan 16. baskının arka kapağında “Gizli El; Reşat Nuri Güntekin’in “Cemil
Nimet” takma adıyla “Dersaadet” gazetesinde(1920) tefrika edilen ilk
romanlarından biridir” yazmaktadır. (Fotograf
4)
Gizli
El, Reşat Nuri’nin Cemil Nimet takma adıyla değil Dersaadet gazetesinde kendi adıyla
yayımladığı ilk romanıdır.
Bu bağlamda Fethi
Naci’nin tespitleri doğrudur. “[b]izim Gizli
El diye okuduğumuz roman, 1920 yılında Dersaadet gazetesinde tefrika edilen
roman değildir!”(33) Reşat Nuri, romanı yeniden yazmıştır.
Bugünkü baskılarda
yer alan “İlk Romanımın Romanı” başlıklı önsöz ise “Bir Romanın Romanı” olarak
ilk kez 1924 yılındaki baskıya yazılmıştır.
Reşat Nuri’nin ilk romanı Gizli El birbirinden farklı iki romandır. Bu doğrultuda
yeni yapılacak edebiyat tarihi çalışmalarında bu roman hakkında verilen
bilgiler düzeltilmelidir.
Kaynaklar:
Fethi
Naci. Reşat Nuri’nin Romancılığı. 1.
Baskı. İstanbul:Yapı Kredi Yayınları, 2003.
Güntekin,
Reşat Nuri: Gizli El. Tefrika, Dersaadet. 16 Ağustos-6 Kasım
1920.(h.1336).
——. Gizli El.
1. Baskı. İstanbul: İkbal Kitabhanesi Sahibi Hüseyin. Şems Matbaası. Osmanlıca.
1924.(h.1342).
——. Gizli El.
[2. Baskı]. İstanbul: Çağlayan Yayınevi. 1954.
——. Gizli El.
3. Baskı. İstanbul: İnkılâp Kitabevi. 1959.
——. Gizli El. 16.
Baskı. İstanbul: İnkılâp Kitabevi. ty.
Fotograf 2 |
Fotograf 3 |
Fotograf 4 |
* Hürriyet GÖSTERİ Sanat ve Edebiyat Dergisi
Ekim-Kasım-Aralık 2010/ Sayı 302
Ekim-Kasım-Aralık 2010/ Sayı 302